/Fıstık Ezmesi’nin tarifi /Description of the “Peanut Butter” (English)
Huri Kiriş’in İstanbul Mabeyn Gallery’de yer alan ikinci kişisel sergisindeki yapıtların hemen hepsinde, “İnsan bir resme niçin bakar ? Baktığı resmi yapan sanatçı, o imgeyi niçin ölümsüzleştirip, tartışmaya gereksinim duyar?” gibi hayatî sorulara bazı anahtar cevapları var.
Öncelikle, bu sözcükleri bir araya getiren, sergiye isim veren Fıstık Ezmesi’nin tarifini yapmak zor: Bu başlık, günümüzde kadın ve onu (sözde) temsil eden her türlü üretim ve tüketim unsuruna dair akıl dışı vahşeti ve ödünsüz ataerkil yaklaşımı güçlü bir güncellikle sembolize ediyor.
Kiriş’in, iktidarın hemen her türüne karşı hümanist ve eleştirel bir bakışla kurguladığı sergisi, ikon kırıcı Bizans sanatından, kutsal metinlere özenle refakat eden İslam tezhib geleneğine erişen bir estetik ve tarihi öz içeriyor. Sanatçı, bizi gerek görsel, gerekse etik düzeyde, özellikle sanat ve toplumda ‘dünyevilik ve kutsallık’ arasında yaşanan ezeli ve ebedi çelişkiyi gündeme getiriyor.
Huri Kiriş’in kaba bir tasvir ile ‘keçiler’, ‘seks yıldızları’, ‘şiddet mağdurları’ ve ‘genç insanlar’ gibi kategorize edilebilecek yağlıboya tablolarını bir araya getiren sergisi, galeri girişinde başımızın üzerinde parlayan altın varak zeminli bir ‘Yasak Elma’ eşliğinde, iki altın rengi ‘Kutsal Yaprak’ı cinsel organları önüne kondurmuş iki beyaz insan figürü ile açılıyor. Kuşkusuz, çıplaklık sanatçı için ‘müstehcen’ bir şey değil ve bu iki çalışma, serginin kendisine biçtiği görsellik çıtasını tayin edici. Kiriş, ‘bireysel mahremiyet’in bugün için bile bir zorunluluğun meyvesi olduğuna inanıyor.
Bu yönüyle özellikle kadının mahremiyetini koruma gereksiniminin altında, ataerkil toplumun kadınlara yönelik tacizkâr, saldırgan tutumu yatıyor. ‘Ahlâk’ adı altında hepimize görünür görünmez düzeylerde dayatılan sözde normlar bütünü, Huri Kiriş’in dramatik yapıtlarını birbirine bağlayan narin bir ilmeğe benziyor.
Huri Kiriş, yakın çevresini model olarak seçtiği portreler dizisini, sergideki ‘Maria Magdalena’, ‘Melekler’ ‘Gabriel’ ve ‘Meryem’ ile de sürdürmeyi seçiyor. Bu resimlerde kutsal vasıflar, gündelik niteliklerle korkusuz bir özgürlük içinde buluşturularak, insanın kutsallığından yana eşitlikçi bir bakışın yansımaları halinde önümüze seriliyor.
Kutsalı ancak bireyin kendi iç özgürlüğüyle, kendi kendisinde tayin edebileceğini savunan ressam Huri Kiriş, Fıstık Ezmesi sergisinde bir de dörtlemeye yer veriyor.
Nisa serisi için İSMEK’te çalışan tezhib ustası Hakan Dağlı ile çalışan sanatçı, psikolojik ve fiziksel ya da cinsel şiddet mağduru bu kadınlara hak ettikleri saygı duruşunda bulunduğu dizide toplumsal ve mezhepsel önyargılar ile hurafelere dair eleştirisini görselleştiriyor.
Toplumsal önkabuller, Kiriş’in eserleriyle meydan okuduğu önemli muğlaklıkların en başında geliyor. Kolektif ahlâkın birey üzerinde potansiyel psikolojik baskı unsuru teşkil ettiğini savunan ressam, bu simgelemeyi en üst seviyeye taşıdığı Keçiler ikilisiyle de vurguluyor.
Kiriş’in ‘kolektif bilinç’ denen bu linç yanlısı bakışaçısına direnmek için, ‘malzeme’si ‘gerçek’ten ibaret bu resimleri ısrarla, dirençle ve ibretle izleyip üzerinde düşünmenin tam da yeri ve zamanı geldi de, geçiyor. O halde, irademize egemen vaziyette, bu resimlere özgürce bakmalıyız…Yoksa hepimiz çoktan ‘keçileri kaçırmış’ olacağız.
Evrim Altuğ